NİLGÜN VE AYDIN ILGAZ’IN KONUĞUYDUM
23 Temmuz 2015 12:43:00
Kişisel bir özelliğim vardır. Bir konuğum geldiğinde onun için halı olurum. Değer vermiş gelmiş; ona karşı bir eksiğim olsun istemem. Bu, kim olursa olsun fark etmez. Bizler, büyük kentlerde yaşayan insanlar, gerçekten yalnızızdır. Dışarıdan gelecek dostlarımız bizi mutlu eder. Gönlümüzde bir bayram havası estirir.
Öyle olur ki İzmir’deki TÜYAP’ı, Turizm Fuarı’nı iple çekerim. TÜYAP’a tüm sanatçı dostlarım gelecektir. Onlarla geçireceğim bir haftadan anlatılmaz derecede mutlu olurum. Turizm Fuarı denilince de Bartın’dan gelecek dostlarımı bekler, geldiklerinde de mutluluğum katmerleşir. Sevgili Selçuk Bölük, bana bazen kızar: “Abi ya, Bartın’a geliyorsun; ne kadar beleşçi varsa masana toplanıyor. Kimsenin elini cebine attırmıyorsun. İzmir’e geliyoruz, yine aynı… Yapma şunu. İnan çok üzülüyorum.”, der.
Ben de TÜYAP için İstanbul’a giderim yıllardır. İzmir’de yalnız bırakmamak için elimden geleni yaptığım kişilerden birini bulabilirsen aşk olsun. Bir iki kez olsa neyse… bir gün çay içelim, demeden tam anlamıyla toz oluyorlardı. Bunu on beş yılda zor anlayabildim. Ben de ona göre davranmak zorunda bırakıldım…
Ama bazı dostlarımız var ki onları ayrı tutmak zorundayım. İnanın baş tacı yapılacak kişiler. Bunlar kimler mi? Aydın ve Nilgün Ilgaz çiftti. Bir aile bu kadar mı güzelliklerle donatılır. Rıfat Ilgaz’la tanışamadım ama oğlu ve geliniyle çok samimi, içteniz. Bartın’a gideriz, zamanı birlikte geçiririz. Daha üç beş ay önce Edirne Kitap Fuarı’ndaydık. Bir gece görmeseler telefon ederlerdi. Kasım 2014 İstanbul TÜYAP’tayım. Aydın Ağabey; “Söz verme! Bu akşam birlikteyiz.”, derdi. Sonunda bir gece Büyükçekmece’ye davet ettiler. Birlikte gittik. Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi’nin karşısında bir ocak başındaydık. Hava o gece soğuktu. İçeride pek insan da yoktu. Sohbete bir başladık. Zaman nasıl geçiyor farkında değildik.
İstanbul’da dopdolu geçen ender gecelerimden birini yaşadım. Masaya kimler gelmedi ki Aydın Ağabeyin sohbeti çok tatlıdır. Saatlerce konuşsa da sıkılmazsınız, kulak vererek dinlersiniz. Arada sırada iki İzmirli olarak Nilgün Ilgaz’la Saydın Ağabeye takılıyorduk. Aydın Ilgaz altında kalır mı? Gülüşüyor, konuşuyorduk. Saatler geçmiş, farkına varamadık. Zaman gece yarısını çoktan geçmiş. Ben de ilk kez fuara yakın olsun diye Beylikdüzü’nde kalıyordum. Nilgün Ilgaz, ben götüreyim, diye tutturdu. Sonunda dediğim oldu. Kendim döndüm. Uzun süre o güzel insanları düşündüm. Fazla dosta gerek yok; bir iki kişi bile yetiyordu.
Adana TÜYAP’tan birkaç gün önce Aydın Ağabey aradı. Adana’ya geliyor musun? Yayınevi katılmıyor, dedim. Kebapları yalnız mı yiyeceğiz, diye takıldı; gülüştük. Böyle insanların olduğu yerde sadece çıkar için dostmuş gibi görünenleri inanın görmek bile istemiyorum. Geldikleri için önlerine halı serdiklerimiz İstanbul’a gidince niçin toz oluyorlar? Buraya gelmeden önce de arayıp geldiklerini sıkılmadan şimdi bile söyleyebiliyorlar. İnsanları bu kadar mı saf bellemişler? Diyecek söz bulmakta zorlanıyorum.
Aydın Ilgazları düşünüyorum. Gitmediğimiz yer kalmadı. Kuşadası, Kastamonu, Ankara, Bademler Köyü, Bartın, Edirne, Ordu… daha sayılabilecek o kadar çok yer var. Diyeceğim, insanların kafasında çıkar diye bir şey olmadıktan sonra her şey öyle güzel yürüyor ki… Yeter ki yüreklerinde yemyeşil dallar olsun. Konacak kuşlar bulunuyor. Sevgiyle, dostlukla sevgili Ilgazlar…