40 YILLIK DOSTLUĞUN BULUŞMASIYDI...
11 Temmuz 2016 16:23:00
Geriye dönüp bakınca yılların geçtiğine inanası olamıyoruz.
Kırk yıla yakın süre geçmiş. Yıl 1978 mesleğe büyük ideallerle başladığımda yirmi yaşlarındaydım. İlk görev yerim Sivas’tı. Benim için adı yabancı bir yer değildi. Dedemin de orada öğretmenlik yaptığını biliyordum. Kurayla olmuştu atamamız. Sivas’a ayak attığımda akşamdı. Taksiciye beni bir otele bırak dedim. Biraz yürürsen ilerde bir otel var, demişti. Yürüyorum ama tek bir kişi göremiyorum. Tüm dükkanlar kapanmıştı, oysa daha saat akşamın 18’ini gösteriyordu. Peşimden bir ses, nereye gidiyorsun kardeşim? Bir bekçiydi seslenen. Durumumu anlattım, öğretmen olduğumu söyleyince bir sıcaklık duyumsadım karşıdan. Beni otele kadar götürdü. Karnın aç mı, demişti. Nasıl olsa gideceğim yerde yerim, diye yolda bir şey yememiştim. Evet deyince, evi yakınmış, evine götürmüştü. Sivas’ta sokağa çıkma yasağı varmış. Bir iki ay önce Sivas olayları yaşandığını biliyordum. Bekçi amcayla dost olmuştuk. Beş yıl boyunca da görüşmüştük…
O yıllarda Sivas’ta öğretmen açığı vardı. Derslere mühendisler, avukatlar, kurum müdürleri giriyordu. Okula gitmemizden okul müdürleri çok mutlu olmuştu. İzmir’den, Ege’den yüzlerce öğretmen atanmıştı dağları karlı kente…
Sivas’taki dostluğu, arkadaşlığı, dayanışmayı her gittiğimiz yerde aramıştık daha sonra. Arkadaşlarla ilişkimizi kesmemiştik. Ev arkadaşım olan Sinan Uygun’la aynı ilçede yaşıyoruz. Togan Soysal Bursa’da yaşıyordu. Son yıllarda izini bulmuş, çok da sevinmiştim. Alev Aka İzmir’de görev yapıyordu. Telefonla görüşüyor, bazen yüz yüze görüşme şansını da yakalıyorduk. Togan’ın annesinin rahatsızlığı nedeniyle İzmir’de tedavi görüyordu. Ablası da İzmir’de yaşadığından onun yanında kalıyordu.
Şubat 2015’in ilk haftasında buluşmayı kararlaştırdık. Ben üç arkadaşı da görüyordum. Üçü de birbirlerini ilk kez göreceklerdi. Tam bir özlem buluşması olacaktı. Oldu da yılların kişiden alıp götürdüğüne tanık olduk hep birlikte. En son olarak 1980’li yılların sonunda görüşülmüştü. Göreve başladığımızda birer fidan gibi olan bizlere yıllar çok şey eklemişti. Kilolarımız başta olmak üzere. Konuşmalarımıza o yıllarda kaldığımız yerden devam ettik. Hiçbirimizin elinde telefon yoktu. Pastanedeki yan masalara baktığımızda herkes elindeki telefonla oynuyordu.
Anılar denizine bir daldık ki çıkabilene aşk olsun. Zamanın unutturduğu bazı şeyleri anımsamaya yardımcı olduk. Telefonla bizden uzakta olanlarla konuştuk. Gelecek toplantının daha geniş boyutlu olmasını kararlaştırdık. Akşama doğru Güzelyalı’daki bir lokantaya giderken konuşacaklarımıza daha tam başlamamıştık…
Kırk yıl öncesine döndüğümüzde ne zor yıllar yaşamıştık. O yıllarda bunun farkına varmıyorduk. Baskılar, saldırılar, yol kesmeler bizleri çok sevdiğimiz mesleğimizden ayırmaya gücü yetmemişti. Herkes Sivas’a ilk gittiği günleri anlattı. İki üç ay farkıyla ilk giden ben olmuştum. Tüm gelenlere de gönlümü, evimi açmıştım. Hapsine yardımcı olduğumu söylüyorlardı. Yardım değildi yapılması gerekeni yapmıştım…
Eski Sivas garajındaki yüreği zengin taksiciyi düşündüm. Sonraları bir işim olduğunda ona giderdim. Aç mısın diye soran gece bekçisini, evine götürüp akşam yemeği ikram etmesini nasıl unuturdum. Öyle insanlar kaldı mı, diye merak ederim. Ülkece her şeyin yokluğunun, yoksunluğunun yaşandığı yıllarda gitmiştik bu iklimi soğuk, insanı sıcak kente. Martı kanatlarında selamım sizlere…
Geriye dönüp bakınca yılların geçtiğine inanası olamıyoruz. Kırk yıla yakın süre geçmiş. Yıl 1978 mesleğe büyük ideallerle başladığımda yirmi yaşlarındaydım. İlk görev yerim Sivas’tı. Benim için adı yabancı bir yer değildi. Dedemin de orada öğretmenlik yaptığını biliyordum. Kurayla olmuştu atamamız. Sivas’a ayak attığımda akşamdı. Taksiciye beni bir otele bırak dedim. Biraz yürürsen ilerde bir otel var, demişti. Yürüyorum ama tek bir kişi göremiyorum. Tüm dükkanlar kapanmıştı, oysa daha saat akşamın 18’ini gösteriyordu. Peşimden bir ses, nereye gidiyorsun kardeşim? Bir bekçiydi seslenen. Durumumu anlattım, öğretmen olduğumu söyleyince bir sıcaklık duyumsadım karşıdan. Beni otele kadar götürdü. Karnın aç mı, demişti. Nasıl olsa gideceğim yerde yerim, diye yolda bir şey yememiştim. Evet deyince, evi yakınmış, evine götürmüştü. Sivas’ta sokağa çıkma yasağı varmış. Bir iki ay önce Sivas olayları yaşandığını biliyordum. Bekçi amcayla dost olmuştuk. Beş yıl boyunca da görüşmüştük…
O yıllarda Sivas’ta öğretmen açığı vardı. Derslere mühendisler, avukatlar, kurum müdürleri giriyordu. Okula gitmemizden okul müdürleri çok mutlu olmuştu. İzmir’den, Ege’den yüzlerce öğretmen atanmıştı dağları karlı kente…
Sivas’taki dostluğu, arkadaşlığı, dayanışmayı her gittiğimiz yerde aramıştık daha sonra. Arkadaşlarla ilişkimizi kesmemiştik. Ev arkadaşım olan Sinan Uygun’la aynı ilçede yaşıyoruz. Togan Soysal Bursa’da yaşıyordu. Son yıllarda izini bulmuş, çok da sevinmiştim. Alev Aka İzmir’de görev yapıyordu. Telefonla görüşüyor, bazen yüz yüze görüşme şansını da yakalıyorduk. Togan’ın annesinin rahatsızlığı nedeniyle İzmir’de tedavi görüyordu. Ablası da İzmir’de yaşadığından onun yanında kalıyordu.
Şubat 2015’in ilk haftasında buluşmayı kararlaştırdık. Ben üç arkadaşı da görüyordum. Üçü de birbirlerini ilk kez göreceklerdi. Tam bir özlem buluşması olacaktı. Oldu da yılların kişiden alıp götürdüğüne tanık olduk hep birlikte. En son olarak 1980’li yılların sonunda görüşülmüştü. Göreve başladığımızda birer fidan gibi olan bizlere yıllar çok şey eklemişti. Kilolarımız başta olmak üzere. Konuşmalarımıza o yıllarda kaldığımız yerden devam ettik. Hiçbirimizin elinde telefon yoktu. Pastanedeki yan masalara baktığımızda herkes elindeki telefonla oynuyordu.
Anılar denizine bir daldık ki çıkabilene aşk olsun. Zamanın unutturduğu bazı şeyleri anımsamaya yardımcı olduk. Telefonla bizden uzakta olanlarla konuştuk. Gelecek toplantının daha geniş boyutlu olmasını kararlaştırdık. Akşama doğru Güzelyalı’daki bir lokantaya giderken konuşacaklarımıza daha tam başlamamıştık…
Kırk yıl öncesine döndüğümüzde ne zor yıllar yaşamıştık. O yıllarda bunun farkına varmıyorduk. Baskılar, saldırılar, yol kesmeler bizleri çok sevdiğimiz mesleğimizden ayırmaya gücü yetmemişti. Herkes Sivas’a ilk gittiği günleri anlattı. İki üç ay farkıyla ilk giden ben olmuştum. Tüm gelenlere de gönlümü, evimi açmıştım. Hapsine yardımcı olduğumu söylüyorlardı. Yardım değildi yapılması gerekeni yapmıştım…
Eski Sivas garajındaki yüreği zengin taksiciyi düşündüm. Sonraları bir işim olduğunda ona giderdim. Aç mısın diye soran gece bekçisini, evine götürüp akşam yemeği ikram etmesini nasıl unuturdum. Öyle insanlar kaldı mı, diye merak ederim. Ülkece her şeyin yokluğunun, yoksunluğunun yaşandığı yıllarda gitmiştik bu iklimi soğuk, insanı sıcak kente. Martı kanatlarında selamım sizlere…