GÜNEŞLİ BİR GÜNÜ SAVUNMAK ADINA
03 Mart 2015 20:36:00
Gündemimiz ve kafamız yıllardır öylesine sahne önü ile meşgul ki; artık dipte kaynamakta olan asıl konulara bakamıyoruz bile. Ya da gündem gerçek yerinden öylesine saptırılmış ki, asıl gündeme alınması gereken başlıca konunun ne olduğunu şaşırmış durumdayız.
Ekonomi denilen şey, borsa’nın günlük med-cezirlerine indirgenmiş. Ulusal ekonomi politikası, IMF’in çizdiği rotaya göre yol izlemek zorunda kalmış. Ekmek, IMF patronlarının iki dudağı arasında. Vahşi kapitalizmi hedefleyen sermaye düzeni'nin uluslar arası düzeyde örgütlenmesinin adı; küreselleşme olmuş. Emperyalizmin kendi çıkarları doğrultusunda azgelişmiş ulusların sömürüsünü daha da kolay hale getirmek için dünyaya kendi istediği şekli verme politikasına da, artık yeni dünya düzeni denmeye başlanmış.
Bütün bu hay huy içinde, bütün bu yaratılan suni gündemde, insan faktörüne rastlamak mümkün değil. İnsan, unutulmuş... Türkiye’de, 75 milyonluk kalabalığımız içinde, hemen her gün sarsılıp duran hayatların tek tek, ya da toplu olarak hiçbir anlamı yokmuş gibi... Büyük siyasi konulardan bahsederken bile içinde insan yok!Hemen her gün tanık olduğumuz küçük insan felaketleri ise, sadece günü birlik, kendinden menkul, herhangi bir toplumsal bağı hiç olmayan bir olaymış, artık alışıla gelmiş bir vakaymış gibi algılanmaya başlanmış bir halde, duyarsızlığın karanlık dehlizlerinde kaybolup gidiyor...Kuyrukta bir emekli öldüğünde, bir işsizin dramında, geçim sıkıntısı veya amansız bir hastalığın pençesindeki vatandaşın intihar girişiminde, sevgisizliğin, yoksulluğun bir kadını ya da genç kızı batağa sürüklediğinde, yufka yüreğimizle gazetelerin iç sayfalarında bir haber buluruz mutlaka. Bu haberleri, toplumun içine düşürüldüğü sosyal, ekonomik ve kültürel sefaletinin bir izdüşümü olduğunun ayırdına bile varamadan, bu yönde yorumlamadan okur geçeriz çoğunlukla. Çünkü, artık hayatımızdan insan faktörü adeta çalınmış, insan faktörü unutulmak üzere ve unutturulmaya çalışılıyor.
Epeydir ucunu kaçırmışız. Eskisinden daha fazla konuştuğumuzu sanıyoruz ama, gündem öyle saptırılmış, öyle kilitlenmiş ki, asıl gündemi insana çeviremeyecek hale getirilmişiz.
Oysa böyle değildi eskiden. Bir zamanlar insan ile toplumsal sorunlar arasında bir bağ kurulurdu. Toplumsal sorunlar daha fazla derinlemesine tartışılırdı.
Demokrasi kültürü, politikanın anlamı ve amacı, devletin halka karşı görevleri ve asıl rolü konusunda hiç olmazsa daha verimli bir akıl tarlası sürülürdü. Böyle olunca da, intiharların, fuhuştaki patlamanın, işsizlik ve yoksulluğun artışının yoğunlaşmasının nasıl bir toplumsal psikolojiye denk düştüğü, nasıl bir izdüşüm yarattığı konusunda kendimizi çimdikleyemiyoruz bile. Haberlerde bile hırsız sadece bir hırsız, katil sadece katil, cinayet sadece bir cinayet, sokaklardaki binlerce kimsesiz çocuk sadece sokak çocuğu, milyonlarca işsiz sadece bir rakam, aç ve yoksul insanlar ise sadece bir acıma duygusu haline gelmiş...
Bir toplum bu hale getirilmişken, gündem saptırılarak nasıl bir seçim yapması isteniyor bugün bakın hele: 75 milyonluk kalabalığımızın kaderi, kışla ile cami arasına sıkıştırılmış...
Ben bize dayatılan bu gündemi reddediyorum.
Toplumun asıl gündemi işsizlik ve yoksulluktur.
Çünkü halkçı politika ve söylemlere dönmenin zamanı geldi şimdi.
Çünkü asıl gündem sahnenin önüne çıkarılanlara değil, başlı başına insan faktörüne endekslenmelidir.
Sevgilerimle….