BİZLER ve DİRİYOPE…..
06 Ekim 2015 23:49:00
Diriyope (Dryope) bir gün oğlunu kucağına alıp kız kardeşiyle birlikte bir pınar başına gider. Orada çiçekler toplayıp yapacağı çelengi, kır tanrıçaları olan su kaynaklarının peri kızları nümfelere sunmak ister. O anda az ötede gözüne bir lotus ağaçı çarpar. Oğlunun oynaması, oyalanması için Lotus ’un incecik dalını kırar, kırar kırmaz da dalın kırıldığı yerden kan damlamaya başlar. Kanı görünce lotus ağacının aslında ağaç biçimine girmiş bir nümfe olduğunu anlar. Hem korkan, hem de derin bir acı yaşayan Diriyope ne yapacağını bilemez. Bir an oradan kaçıp uzaklaşmak ister. Ancak hani korkulu bir rüyada kaçmak ister de bir adım bile atamaz ya insan işte öylece kalakalır olduğu yerde. Sonra yavaş yavaş gövdesi kabuk bağlar, ayak bilekleri toprağa gömülüp kök salar ve bir ağaca dönüşür Diriyope. Onun bir ağaca dönüşmesini acı ve çaresizlik içinde seyreden kız kardeşi gözyaşlarıyla sular köklerini. Diriyope kız kardeşine oğlunu sürekli yanına getirmesini, gölgesinde oynamasını, büyüdüğü vakit de anasının bir ağaca dönüştüğünü söylemesini ve oğluna hiçbir ağaca zarar vermemesini, çiçeklerini koparmamasını öğretmesini ister. Çünkü belki de her bir ağaç; her bir çiçek biçim değiştirmiş bir tanrıça, bir peri kızıdır.
Doğanın, doğada bulunan ağaçların, hayvanların yaşam haklarının korunmasına yönelik oluşturulan binlerce söylenceden biridir Diriyope.
Toplumlar, toplum bireylerini bu söylencelerle eğitmişlerdir. Doğal toplumların düşünüş biçimine göre dünya genellikle canlıydı. Canlı olanın da aynı kendisi gibi bir ruhu olduğuna inanılırdı. Bu yüzden toplumun bireyleri birbirlerine nasıl ki sevgi besliyor, saygı duyuyorlarsa doğa varlıklarına da öyle davranıyorlardı. Kimi topluluklarda bir ağacı yok etmeye ana katilliği gözüyle bakılıyordu. Ana nasıl besliyor, koruyorsa çocuklarını, ağaç da canlıları besliyor heyelan gibi doğal afetlerden koruyordu. Bir insanın kolu nasıl kesilmezse ağacın da kolları kesilmezdi. Zorunlu hallerde ağacın dalları kesilecekse ağaçtan kendilerini bağışlaması istenirdi.
Zorunlu gereksinimleri dışında hayvanları öldürmemeleri, hayvanların korunmasına yönelik ahlaki kurallar getirmeleri, doğadaki canlıların yaşam haklarının korunmasına yönelikti.
Günümüzde kapitalist modernitenin üç mahşeri atlısı; ulus devlet, endüstriyalizm, kapitalizm nasıl ki toplum kırım sistemi ise aynı zamanda doğa kırım sistemidir. Bunun için toplumu korumak doğanın ve doğa canlılarının korunmasından, doğanın korunması da toplumun savunulmasından geçmektedir.
Bu gün toplum da doğa da iktidarın, sermayenin, sınırsız, aşırı karına açık hale getirilmiştir. Soma’da 301 canın katledilişi, HES’lerle, kimyevi atıklarla, barajlarla doğanın tahrip edilişi bu yaklaşımların bir sonucudur.
Bu gidişe dur deme toplumların kendi kimlikleriyle, kökleriyle, öz değerleriyle buluşmalarıyla mümkündür…
Sevgilerimle..