FIRILDAK KUBİ…..
23 Ekim 2018 01:01:00
Yaşı denk gelenler bilir, 1990’lı yıllarda meşhur bir milletvekilimiz vardı. Adı Kubilay Uygun’du ama ondan daha çok “Fırıldak Kubi” diye bilinirdi. Fırıldaklığının sebebi çok parti değiştirmiş olması. Bu konuda o kadar ustalaşmıştı ki geçişlerde neredeyse ışık hızını yakalamıştı.
Şöyle özetleyeyim:
1995’te Bülent Ecevit’in DSP’sinden milletvekili seçilerek meclise girdi. 3 Temmuz 1996’da DSP’den istifa etti. 4 Temmuz’da DYP’ye katıldı. İki gün sonra ayrılıp DSP’ye döndü. 30 Temmuz’da DSP’den bir kez daha ayrıldı, aynı gün yeniden DYP’ye giriş yaptı. 27 Haziran 1997’de DYP’den ayrılıp, aynı gün MHP’ye katıldı. 18 Temmuz’da MHP’den istifa etti. 28 Aralıkta DTP’ye katıldı, 10 Haziran 1998’de istifa etti.
Gidip gelişleriyle ünlenince bir söyleşi yaptılar zatıâlileriyle. “Bugün Kubilay, yarın Fırıldak Kubi, öbür gün Kubik, sonra Kubiş… Neyse yazsınlar. Ne yapayım” dedi. Meclise gitmeye fırsat bulamıyordu. Bu sorun olunca Meclis’e gitmemek için hekim raporu aldı fakat parlamento tarihinde bir ilk oldu ve raporu reddedildi. Bunun üzerine milletvekili Uluç Gürkan “raporu ruh hekiminden alsın, o zaman kabul edilir” dedi. Güldü geçti, “beraber gidelim” dedi.
Asıl önemlisi şu: “Sizin ne özelliğiniz var ki bütün partiler çağırıyor?” diye sordular.
Şöyle cevapladı:
“Bir özellikten değil. Piyon olduğumuz için işte. Çağırıyorlar, işlerin yapılacak diyorlar. Bir şey olmayınca başka kapı arayışına giriyorsunuz. Dolayısıyla ben vatandaşa bunların birbirinden farkı olmadığını göstermiş oluyorum.”
Fırıldaklığın tarihini yazdı ama yine de derinlerinde bir yerde vicdan kırıntıları taşıyordu. 2016’da kaldığı otelde intihar etti. Yaşadığı maddi sıkıntılar yüzünden yaptığını iddia ettiler. Arkasında ailesine verilmek üzere bir not bırakmıştı. Şöyle diyordu notta: "İntihar ettiğim silahımı satın, otelin parasını ödeyin…"
1990’lı yıllarda Kub’nin herkes dönüş hızına bakıp işleyen düzende bir sapma, bir arıza olduğunu düşünüyordu. Hâlbuki sapma Kubi’nin dışında kalanlardaydı. Cumhuriyet çökmüş, iktidarı, partisi, parlamentosu çıkarından başka hiçbir değer tanımayan fırıldaklarla dolmuştu. Fırıldık Kubi dönemin ruhunu çözmüştü, dönerken izlediği tek rota vardı; Kişisel çıkarının peşinden gidiyordu.
Fırıldak Kubiden sonra zaman ilerledikçe,
Biz bunların dışkı yiyenini .. Nobel ödülünü Genelkurmay’a…Kütüphanesini Saraya bağışlayanınıda gördük… Hep böyle, romancısı Orhan Pamuk, şarkıcısı Orhan Gencebay, filmcisi Hülya Koçyiğit.
Ne söyleyeyim Fırıldak Kubi’nin kulakları çınlasın!
Yazdıklarım kişisel algılanmasın diye hatırlatayım. Büyük şairimiz Can Yücel, vaktiyle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e hakaret ettiği gerekçesiyle iki yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Yaşı ilerlemiş, sağlığı bozulmuştu, hapse atılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Tepkiler, bildiriler, imzalar falan derken Yargıtay kararı bozdu, tekrar yargılanmasına karar verdi. O arada büyük şairimiz Cumhurbaşkanı Demirel'e mektup yazarak özür diledi. Fakat mahkeme özrü dikkate almadı, şairi 1 yıl 2 ay hapse mahkûm etti. Bu olayın ardından şair fazla yaşamadı, göçtü gitti.
Bana sorarsanız o mektubu yazdığında zaten ölmüştü.
Dehalar için ölüm tarihi, zekâlarına ihanet ettikleri andır.
Demem o ki mesele zeki olmakta değil. Mesele bu düzenin zekâya, dehaya, bilgiye, bilime ihtiyacı kalmamasında, bunlara sırtını dönmesinde.
Zekânı, bilgini geliştirmek, kullanmak istiyorsan düzenle bağını koparacak, bu kokuşmuş düzenle mücadele edenlerin saflarına katılacaksın. Geleceksin, direneceksin, vatanını, halkını, sınıfını sevmeyi öğreneceksin. O zaman parıldayabilir ancak zekânın ışığı.
Yoksa alleme-i cihan olsan, anca Fırıldak olursun…
Sevgilerimle…