MORRİSON’UN YAPI İŞÇİLERİ ve EREĞLİ ( 1)
26 Kasim 2019 10:45:00
Fukara Tahir olarak anılan Tahir Öztürk, Yalınayak İsmet olarak anılan İsmet Demir ve John Thalmayer’in anısına ithaf olunur..
Can Şafak’ın Sosyal Tarih Yayınlarından çıkan “Morrison’un Yapı İşçileri” adlı kitabı, 2017 Haziranında yayımlandı.
Çok sayıda belgenin ve gazetenin taranmasıyla yazılan araştırma niteliğindeki bu kitap, 1960-1965 yılları arasına odaklanıyor. Bugün Zonguldak’ın ilçesi olan Ereğli o gün küçük bir kasabadır ve kitap Ereğli’de işçilerin çalışma koşulları, çekilen zorluklar ve bu zorluklar karşısında nasıl yollar izlendiği üzerinde duruyor. Koşulları iyileştirmeye çalışan işçilerin ilk sendikalaşma çalışmalarını, toplu sözleşme talepleri için girdikleri mücadeleleri konu ediniyor. Milliyetin değil, sınıf kimliğinin birleştirici olduğu gerçeği Ereğli’de verilen mücadeleler üzerinden resmediliyor.
Küçük bir kasaba, balıkların türlü türlüsüyle, istavriti, hamsisi, kefaliyle ve sebzecilikle geçimini sağlayan yöre halkı… Yazın tezgâhları ünlü siyah üzümüyle, İstanbul dutuyla, kırmızı tatlı eriğiyle, Alaplı’nın fındığıyla dolup taşan, “Şirin Ereğli” diye bilinen bir yerdir burası. 1959 yılında, Şirin Ereğli’de bir haber duyulur, herkesi tatlı bir heyecan sarar. Demir-çelik fabrikaları burada kurulacaktır. Ülke kalkınacak, Ereğli’nin çocukları istihdam edilecektir. Herkesin gözü kulağı çalışmanın ne zaman başlayacağındadır. Nihayet beklenen o an gelir, Türk-Amerikan sermayesi işbirliğiyle 1961 yılında şantiye çalışması başlar.
Nüfusu 7 bin kadar olan Ereğli’de şantiye çalışması başladıktan yaklaşık bir sene sonra işçi sayısı 2 bini bulur. İnşaatı yürüten 6 taşeron firmada, işçi sayısı bir sene içerisinde daha da artar. Sayılar arttığı oranda kasabada yeni sorunlar doğmaktadır. Yörenin tek gazetesi olan Şirin Ereğli ev bulamayan birçok insanın ev sahipleri tarafından evvelce ahır olarak kullanılan bodrum katlarında kaldıklarını yazmaktadır. Öyle ki buraya gelen gazeteciler ancak mülki idare amirleri aracılığıyla kalacak yer bulabilmektedirler.
Ereğli’ye çalışmaya giden işçilerden biri olan İsmet Demir o yılları şöyle betimler: “Yatacak yer yok, mezar içleri adamla dolu, yemek yemek bir olay. Ekmek yetmiyor. … Her yer boş işçi ile dolu. Kahvedeki sandalye sabaha kadar bir işçi için fahiş fiyatla kiraya veriliyor.”
Her tarafta işsizlerin olduğunu, umutsuz bekleyişlerin sürdüğünü yazar Şirin Ereğli. Adam kayırmacılık, rüşvet olağanlaşmıştır. Aracı olmadan ve rüşvet vermeden başvuranların pek azı işe alınır. İşçiler çok kötü koşullar altında çalıştırılmaktadır. İşe alımlar filmlerde izlediğimiz kimi amele pazarları sahnelerini canlandırmaktadır adeta. O dönemlerde çocuk olan Ereğlili Ufuk Erdoğan şöyle aktarır: “Erdemir sahasında Çarşamba günleri, ortaya bir masa kuruluyordu, ayaklı masa. ‘İşsizler siz bu tarafa geçin! Sıraya girin.’ Sıraya giriyorlardı. ‘Elini uzat!’ Elde nasır varsa, dişler sağlıklıysa, çürük değilse, ‘Geç! Yarın sabah işe geleceksin’ deniliyordu.” Bu zorlu koşullardan geçip çalışmaya başlayanların 30 gün sonra deneme süreleri bitmeden işlerine son veriliyordu.
Kahvehanelerde, parklarda, sokaklarda, ahırlarda, sefalet koşullarında yaşama tutunmaya çalışanlara belediye, günde yarımşar ekmek dağıtıyor, memlekete geri göndermek için yol parası teşvikinde bulunuyordu. Fabrikaların inşasını yürüten şirketler, bu durumdan olabildiğince faydalanmaktaydılar. Bilinçli olarak işçi alımı yapacaklarına dair ilanlar vermekteydiler. Böylece aldıkları işçileri bir iki ay çok ucuza çalıştırdıktan sonra dışarıda bekleyen binlerce işsizden biriyle rahatlıkla değiştirebiliyorlardı. İşsizler zaman zaman eylemler yapıyor, “ya iş verin çalışalım ya da yol parası verin memleketimize geri dönelim” diyorlardı ama seslerini duyan yoktu. Bu durum böyle sürüp gidiyordu.
Ereğli’de Erdemir inşaatını yürüten Morrison adlı Amerikan şirketi adını en çok duyuranların başında geliyordu. İşçilere yapılan hakaretlerin sıradanlaştığı, sömürünün en yoğun biçimde yaşandığı, sorumluların idrarını işçinin içme suyuna yaptığı bir yerdir burası. En korkunç çalışma koşulları Morrison adıyla özdeşleşmiştir artık. Türkiye Yapı-İş Federasyonu Başkanı Tahir Öztürk(Fukara Tahir) iş kanunlarının geçersiz olduğu bu alanla ilgili olarak şunları söylüyor: “Burada bir gestapo teşkilatı kurulmuştur. İşçiler dövülür, onlara küfür edilir. Ağlayan işçiler, açlıkla savaşan işçiler. Saltanat süren Demir Çelik Krallığının sanki sömürgesi altındaymış gibi muamele görürler.” Hükümet bu Amerikan şirketiyle ilgili şikâyetleri dikkate bile almaz, şirkete her türlü kolaylığı sağlarken işçilerin taleplerine kulak tıkar, onları açlığa mahkûm eder.
Sevgilerimle…